Elleri yakanızda-
Ali Bayramoğlu
09. Şubat 2010
Yeni Şafak
Bu köşenin okurları Dink davasını müdahil olarak izlediğimi bilirler, duruşma günleri bu köşede yazı yerine küçük bir özür yer alır.
Bir süredir gitmiyordum duruşmalara, içim kaldırmadığı için gitmiyordum. Yargılama ciddiyetinden uzaklık, katillerin ve sanıkların küstahlıkları, şovları insana ağır geliyor...
Dün tekrar gittim.
Aynı duyguları yaşadım.
Silah orada, tetiği çeken de...
Rahat, neşeliler. Öz güvenleri yüksek...
Ve sonuç şimdiden belli...
Hüküm verilecek, tetikçi ve yardımcıları ceza alacak.
Ama böyle giderse, olay, gerçekte, faili meçhuller arasına girecek...
Türkiye'de değişim rüzgârı belki hızlı esiyor ama bu ve benzer olaylarda olayın arkasına gitme iradesi hala ortada yok. Ve bu tür olayların geri planına inmeden değişim denilen dalganın arzu edilen sonuçlara ulaşmasının da imkânı yok...
Tetikçisi mahkûm olmuş faili meçhuller tam olarak ortaya çıksa, çıkabilse, gerçek sorumlular, kurumlara inilebilse ve yaptırımlar devreye girse bu cinayetler, siyasi cinayetler böylesine devam edebilir miydi?
Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Doğan Öz, Kemal Türkler, Cevat Yurdakul, Cavit Orhan Tütengil, Ümit Kaftancıoğlu, Sevinç Özgüner, İlhan Erdost, Çetin Emeç, Turan Dursun, Musa Anter, Metin Altıok, Nesimi Çimen, Behçet Aysan, Hasret Gültekin, Yasemin Cebenoyan ve Onat Kutlar daha onlarcası...
Hangisi aydınlandı?
Tersten soralım neden hiç biri aydınlamadı?
Dün Dink davasının 12. duruşması öncesinde tarihi bir gün yaşanıyordu.
Siyasi cinayetlerle yok edilenlerin aileleri imzalarıyla ve varlıklarıyla bir araya geliyordu. Saat 10'da Beşiktaş meydanında 1948'de başına odunla vurularak öldürülen yazar Sabahattin Ali'nin kızı yazar Filiz Ali, yazılan ortak metni yukarıda sayılan maktul aileleri adına okuyordu.
Şöyle diyordu:
"Biz Hrant Dink'in derin ailesiyiz. Buraya Arat, Delal ve Sera'nın kardeşleri olarak geldik. Yıllardır yaşadığımız ortak adaletsizliği paylaşmaya, bunun tanıklığını yapmaya geldik.
Sabahattin Ali cinayetinden beri defalarca ezber ettiğimiz bu tür örgütlü siyasi cinayetlerin nasıl örtbas edildiklerini bir kez daha hatırlatmaya geldik...
Dosyalarımızın çoğu kapatıldı. Zaman aşımına uğradı. Hrant Dink davası ise henüz daha zamanlarını aşmadı.
Devletin kendi içine sızmış yıkıcı odakları ayrıştırabilmesi, açığa çıkarılabilmesi için henüz bir fırsatı var. Bu kadar çok üstü örtülmüş cinayeti işlenen cinayete iştirak suçlarını, bu devlet ayıbını bizden sonrakilere miras bırakmayalım diye henüz bir fırsatımız var.
Kinle, öfkeyle, intikam duygularıyla değil, yurttaş sorumluluğuyla ve asla son bulmayacak adalet talebimizle buradayız. Biz, sürekli can alınan bir ülkede yaşayanların, çoğaltıldığı bir aileyiz.
Artık çoğalmak istemiyoruz. Bizi öldürenlerin ardındaki örgütlenmeyi ortaya çıkarmakla yükümlü olan bütün devlet kurumlarını sorumlu sayıyoruz.
Bunu yerine getirmedikleri sürece, onlar gözümüzde hep suçlu olarak kalacaklar.
Ve her an bu suçun rahatça işlenebileceği düşüncesini iletmiş olacaklar.
Sizi izlemekteyiz demek için buraya geldik.
Hiçbir sırrın bu onursuzluğu, aşağılanmayı taşıyacak kadar önemli olacağına inanmıyoruz. Burada görülecek mahkemenin, bütün sırları alaşağı edebilecek kudrette olmasına dair dileklerimizi iletmek için geldik"...
Bu sesin, bu sözlerin, bu birleşmenin gücünü ve anlamını hissedebiliyor musunuz?
Mumcu, Tütengil, Türkler, Dink, Anter, hepsi Beşiktaş'daydı dün...
Aydınlığı ve adaleti talep için...
Hepsi Beşiktaş'daydı...
Ve hepsinin elleri yakanızda...